REGRESYON uygulaması alanındaki profesyonellerin büyük çoğunluğu, açığa çıkan ve yeniden yaşanan deneyimler ile gerçek olaylar arasındaki ilişkilerin önemini göz ardı etme eğilimindedirler.
Bunun iki nedeni vardır: İlki, mesleğimizin öncülerinin, danışanları için asıl ve yaşamsal olan şeyin duygusal rahatlamaya ve katarsise erişmek ve mevcut sorunu hafifletmek olduğunu savunmalarıdır. Bu hedefe erişildiyse, danışanın o şeyleri hayal mi ettiği, yoksa bir geçmiş yaşam deneyimini gerçekten yeniden mi yaşadığı konusu uygulayıcıyı ilgilendirmez. İkincisi ise, gözden geçirilmiş deneyimlerin tarihsel gerçekliktekilerle karşılaştırılarak doğrulanmasıyla ilişkili zorlukların mevcudiyetidir.
Anlatılan hikaye geçmişin doğru dürüst kayıtlarının tutulmadığı çok eski zamanlarında geçmesi durumunda, bu olayların izi nasıl sürülebilir? Ayrıca hepimiz biliyoruz ki danışanlarımızın çoğu isimler, tarihler veya tarihsel ayrıntıları değil de duygusal malzemeleri açığa çıkarmaktadır. Bu savunma sağlam ve akılcıdır ve doğrulamayı bir kenara bırakınca uygulayıcı güvenilirlikle ilgili kaygılardan da kurtulur ve bu da işini kolaylaştırır.
Oysa başka bir mesele işleri biraz karmaşıklaştırmaktadır: danışanlarımızın kendi regresyonlarına dair kişisel görüşleri. Onların kendi deneyimlerine dair kuşkular taşıdıklarını hepimiz bilmekteyiz. Gördükleri veya hissettikleri şeyin gerçekliğine dair kendilerini sorgularlar. Tekrardoğuş fikri onlara yabancıdır. Bunun üstünde daha önce hiç düşünmemişlerdir. “Bunların hepsi benim zihnimde mi?” veya “Bunların hepsini uydurdum mu?” gibi sorular hakim düşüncelerdir; özellikle (danışanlarımızın ortalama seans sayısı olan) iki veya üç regresyon yaptırmış olanlar için.
Meraklı bir insan zihninin (tekrardoğuşa inananların bile) doğal eğilimi, bu deneyimlerin gerçekliğinden kuşkulanmaktır. Şimdi, biz regresyon uzmanları onlara, “...hayal gücünüz böyle sefil bir yaşamda bir köle -veya engizisyon tarafından suçlanan ve yakılan bir cadı- olduğunuza dair bu korkunç hikayeyi neden uydurdu dersiniz?” diye sorduğumuzda ise yanıt genellikle, “Hımmm,” şeklindedir. “Hımm,” ise pek çok farklı biçimde yorumlanabilir ama bence, merak dolu bir şaşkınlığı sembolize etmektedir. İçinde isimlerin, tarihlerin ve mekanların geçmediği bir hikaye nasıl doğrulanabilirdi? Bunu aşmanın bir yolu var mıdır? Bence var. Ama teoriyi genişletmeden önce, izin verirseniz birkaç vakayı ele almak istiyorum.
I. Vaka
DÖRT yıl önce, iki çocuk annesi kırk bir yaşındaki Artemis, kilo vermek amacıyla regresyon almak için başvurdu. Ancak ilk görüşmemiz sürecinde alerjiler, migrenler, depresyonlar, yoğun stres, servikal sendrom, belirgin bir işitme kaybı vb. başka sorunlar da ortaya çıktı. Ayırca Artemis’in çok zalim ve otoriter babasıyla çok gergin ve dengesiz bir ilişkisi vardı. Bu vaka, danışanı transa sokup yeme davranışlarında değişme yaratacağı ümidiyle ona çeşitli metinler okuyacağım tipik bir kilo verdirme seansı değildi. Bu yöntem, en azından benim için işlemiyor. Bunun yerine, üstünde konuşup anlaştığımız üzere, sorunun köküne odaklanmayı denemeye karar verdik. Şifa sürecinde bazı tutunmuş varlıklar keşfettim ve bunları salıverdim ve asıl regresyonlara geldiğimizde, gerilimin büyük kısmı çözülmüştü. Eşzamanlı olarak, Artemis de iki aylık bu süre içinde hayli kilo vermişti.
Kız kardeşi Dionne ondaki bu iyileşmeyi gördüğünde, kendisi de kilolu olduğundan regresyonu denemek istedi. Sekiz yıldır işsiz ve bir çocuklu olan otuz sekiz yaşındaki Dionne uykusuzluktan şikayetçiydi, kabuslar görüyordu; alerjileri, fobileri ve gastriti, bir “psikolojik denge” eksikliği vardı ve de çok miktarda sigara ve alkol kullanmaktaydı. İlk incelemede, veremden ölmüş olan George adında bir attach (ekleşmiş) varlıkla karşılaştım ve onun çözülmesinin hemen ardından, tek başına, açlıktan ölmüş ve tam bir dehşet içinde olan, bedensel engelli ve çok yaşlı bir kadın karşıma çıktı. O ana dek dışarı çıkartmakta en çok zorlandığım vakalardan biri oldu. Birkaç seans sonra bir başka “tehlikeli konu” ortaya çıktı. Yani Dionne’ın tacizci babasıyla yaşadığı fırtınalı ilişki. Seans özeti aşağıdaki gibidir:
İlk regresyonda, daha genç yaştaki Dionne yatak odasındadır ve babası onu hırpalamaktadır. Onu eteğinden çekiştirip taciz eder. Dionne bu anıya ağlamaya başladığında ona, “Her şeyin başladığı zamana git,” dediğimde kendini bir İngiliz limanında (Southampton, dedi), zalim ve bencil bir adamla evlenmek üzere olan bir genç kız olarak bulur. Bu adamın tek istediği genç kadının ailesinin parasıdır, onu ise hiç umursamamaktadır. Nişanlısı, genç kızdan bir şey talep eder. Genç kadın ona boyun eğmez; bunun üzerine adam ona saldırır ama elinden kurtulmayı başaran genç kız evden kaçıp limana doğru koşar. Adam onu kovalamaktadır ve yakaladığı anda genç kadını sert dalgalı denize fırlatır. Yüzme bilmemesine rağmen kayalara tırmana tırmana kıyıya çıkan genç kadını tekrar döver. Sonra onu oracıkta bırakıp genç kadının annesinin peşine düşer. Yerini bulduktan sonra kadına tecavüz edip şiddetle döver. Ardından, nişanlısının olduğu yere dönüp onu ölene kadar bıçaklar. Genç kadının psişesi bedeninden ayrışır ve sahneyi yukarıdan izler. Ayrıca kendisi öldükten sonra olanları da görebilmektedir. Bir mezarlığın üstünde olduğunu görür ve yalnızca kendi cesedinin değil, annesininkinin de orada gömülmüş olduğunu hisseder.
Yaşamlar arası yaşam aşamasında, onun yaşamını değerlendirmesini istedim ve sonra, şimdiki yaşamı için neler planlamış olduğunu görmeye çalıştık. Üstlendiği görev, onu öldüren ve şimdi babası olan bu adamı bağışlamaktı. Daha doğrusu oradaki dinamiği dönüştürmekti.
Bir sonraki deneyim ise çok daha ilginçti. Dionne’ın seansı biter bitmez kız kardeşi geldi. Sonraki randevuyu Artemis almıştı. Birbirine kapıda ancak, “Merhaba,” diyebildiler. Şurası açıkça anlaşılmalıdır ki Dionne, yukarıda geçen seans deneyimini ben yanlarındayken Artemis’le kısaca merhabalaştıkları sırada kız kardeşine aktarmış olamazdı. Böylece, büyük kızkardeşin, Artemis’in seansına başladık. Onu regresyona sokar sokmaz “babasıyla ilişkinin sorunlu yapısıyla doğrudan ilgili olan belirli bir olaya” gitmesini istedim. İşte, seans özeti:
Kendini geçmiş bir yaşamda, üçüncü şahıs perspektifinden, iki kadına bakarken bulur. Kendisinin bu iki kadından yaşlı olanı olduğunu belirler. Şu anda yaşamakta olduğu Corfu’da değildir. Burası ona sanki İngiltere’ymiş gibi gelmektedir. Mutlu olmadığını ve pek çok şeyden dolayı endişe içinde olduğunu görür. Kıyafetleri eski ve tuhaftır. Genç olanı kızıdır. Kızının gözleri ona birini hatırlatmaktadır ama kimi, bundan emin değildir. Kızı incecik ve güzel bir kadındır. Biri, bir adam onu dövmüştü ve genç kadın çok üzgündü. Adam iyi biri değildir ve onu sık sık dövmektedir. Anne ona adamı terk edip kaçmasını tembihler. Bu adamın ona, bu yaşamındaki birini hatırlatıp hatırlatmadığını bilmemektedir. Bir süre sonra, anne dehşet içinde ağlamaktadır: “Evladımı kaybettim!” Genç kadının cesedinin çevresinde birkaç kişi toplanır; anne dalgakıranda kendini kaybeder, “Evladım öldü!” diye acıyla haykırır. Bununla yüzleşmek veya buna inanmak istemez.
Ondan kendi ölüm anına gitmesini istediğimde sakinleşti. Nasıl öldüğüne doğru gerilere gitmesini istediğimde ise, “Beni öldürdüğü için sevindim,” dedi. Ona, “Seni kim öldürdü?” diye sordum. Öldüren, kızının nişanlısıydı. Bu yaşamdaki babasının, onu öldüren adam ile aynı kişi oldukları olgusunu kabul etmekte hayli zorlandı. O yaşamdaki kızı hakkında sorular sorunca, onun bu yaşamındaki kızkardeşi Dionne olduğunu fark etti.
Yaşamlar arası yaşam aşamasında, bu yaşamda birlikte olmaya karar vermişlerdi. Ona, “Her ikinizi de öldüren bu adam neden bu yaşamınızda babanız?” diye sorduğumda yanıt, “Onu suçlamıyorum; tek istediğim bizi rahat bırakması ve hayatlarımıza bulaşmayı kesmesi,” oldu. Ayrıca evladıyla (kız kardeşi) bir arada olmak istediğini de ekledi. Sonra kendini ışıkta buldu. Işığın içindeki biri, onları seçimlerine yönlendirecekti. Sonraki sahnede, kendisini ilkokulda kız kardeşiyle/kızıyla gördü. Babası, kız kardeşinin ve onun asla arkadaş olmalarını istemediğini haykırırken için için ağlamaktaydı. Adam herkesin ona karşı olduğunu düşünüyordu.[1]
Bu regresyonlar ve sonuç olarak oluşan farkındalıklar, her iki kız kardeş için de radikal davranış değişimlerini ortaya çıkardı. Genç olanı tembel yaşam tarzını terk etmeye karar verip sekiz yıl işsizlikten sonra bir işe girdi. İçinde yaşadığı ve babasının hizmetçisi rolünü oynadığı evinden taşındı. Hayli kilo verdi, içki içmeyi bıraktı ve hayatını sıfırdan kurmaya karar verdi.
Ablası için değişimler o kadar radikal olmadı. Hayatında gerçekten iyileşmeler oldu ama kız kardeşinkiler kadar çarpıcı değildi. Ama burada önemli olan nokta bu değildir. Buna tekrar döneceğiz...
II. Vaka
BİRİ yirmi üç ve diğeri on dokuz yaşında olan iki kızkardeşle ilgili bir vaka daha. Herhangi bir patolojik nedenden çok, kişisel gelişim amacıyla regresyon çalışmasına başvuran küçük kız kardeş (Atina Üniversitesinde ikinci sınıf öğrencisi), regresyonda kendini Yunanistan’da bir adada yaşarken görür ama adanın adını veremez.[2] Limana yakın olan kasabada yaşamaktadır ve hayatı sorumluluklar veya yükler olmaksızın, hayli pürüzsüz ve rahattır. Anne babası hayattadır. Genç kız çok yakışıklı bir gence aşık olur ve flört etmeye başlarlar. Genç adam limandaki bakkalda çalışmaktadır ve bir gün, evlenme teklif eder. Böylece düğün için her şey hazırlanır. Danae (gerçek adı değildir) düğün günü öğle saatlerine dek ilerler. Tüm kadın akrabalar, pek çok Yunan köyünde gelenek olduğu üzere meydanda kurulan ziyafet sofrasının hazırlıklarıyla uğraşmaktadırlar. Ama kötü haber gelir. Gelinin babası küçük sandalıyla sabah erkenden balığa çıkmıştır. Ama ne talihsizlik! Balıkçılar küçük sandalı açık denizde başıboş bulmuşlar ve derhal karaya çıkıp onu sahilde, muhtemelen bir kalp krizinden ölmüş bulmuşlardı. Kötü haber herkesi yıldırım gibi çarpar. Sessizlik çöker. Danae perişandır...
Sonraki sahnede, anlaşılan o ki Danae ve nişanlısı, birkaç gün sonra adanın sahillerinden birinde yürümektedirler. Suda yüzen bir kadın cesedi görürler. Boğulmuştur. Danae bir an için bu kadının kendi annesi olabileceğini düşünür ama ölen kadın çok genç ve narindir, kendisinden biraz büyük yaşta bir esmerdir. Bu noktada, Danae benden seansa son verip onu tam bilinç durumuna getirmemi istedi.
Bunun ardından, genç Danae evindeki yarı bir uyku hali sırasında, bu sırılsıklam ve ölü kadının ona çok sinirli, neredeyse kızgın olduğu vizyonlar gördü ama kadının söylediklerini duyamadı. Biri sanki anlatımın sesini kapatmıştı. Beni arayıp bu tekrarlanan ve bazen korkutucu olan vizyonlardan söz etti, tekrar gelmesini istedim ve onu regresyona sokarken o vizyonu görüş alanına getirmesini rica ettim.
Kendini yine aynı ve sessiz görüntüde gördü. Bu aklı karışmış kadınla konuşmasını istedim ama kadın konuşuyor olmasına rağmen hala ses yoktu. Transı derinleştirdim ve bunun sonucunda, Danae bu yakalanıp kalmış personayı dinlemeyi başardı. Kadın üzgündü çünkü “hak ettiğini alamamıştı” ve “onu terk eden kendi babasına kızgındı”. Bu persona ile diyaloga devam ederken, onu geriliminden kurtarmaya ve duygusal yüklerini salıvermeye çalıştım. Onun, öfkesinin içine yakalanıp kalamayacağını çünkü bu şekilde, tekamül edecek konumda olamayacağını anlaması için çabaladık. Uzun ve yorucu bir sohbetin sonunda, yakalanıp kalmış olan persona durumu fark etti ve böylece tutumunu değiştirdi, bu da en sonunda onu özgürleştirdi. Salıverilişi, anlamasına yardım ettiğimiz için bize teşekkür etmesiyle son buldu. Ama kimdi bu kadın? Geçmişten gelen bu persona, Danae’den ne istemekteydi? Aralarında bir ilişki var mıydı?
Yanıtlar yavaş yavaş geldi. İntihar eden kadın da Danae’nin babasının himayesindeydi. Danae’nin hatırlayamadığı bazı nedenlerden dolayı, babası bu boğulan kadına para verip destek olmaktaydı. Ancak bu kadının bir biçimde herkesten ayrı, kasabanın dışındaki bir köşkte yapayalnız yaşamakta olduğunu hatırlayabildi. Köylüler ona horgörüyle bakmaktaydılar. Boğulan kadının cenaze törenine ancak bir avuç insan gelmişti. Kadının hiç dostu yoktu. Danae durumun neden böyle olduğunu bilemiyordu. Kasabanın rahibi bile cenaze töreni yapmamış, ölen kadını kutsamamıştı çünkü olayın intihar olduğu düşünülüyordu.
Henüz yirmi beş yaşında bir genç kadın için ne hazin bir hikaye! Danae bu kadınla yaşarken tanışmış mıydı? Bilemiyordu. Ne kadar çok çabaladıysa da bilemiyordu... Seans bittiğinde, tüm ailesi regresyon çalışmasına gelmekte olduğu için bu seansın hiçbir kısmını ailesinden herhangi bir kişiye anlatmamasını açıkça talep ettim. Sürecin kendine uygun zamanda kendini açığa vurmasının önemini ona anlattım.
Ablası Leto (Danae gibi Yunan mitolojisinden bir figür, gerçek adı değil) regresyon seansı için gelene dek herhangi bir şey bulamadım. Leto kız kardeşinden çok farklıydı. Çok güzel olmasına rağmen yaşamında karışıklıklara yol açan bazı sorunları vardı. Biraz uyum bozukluğu vardı ve güvensizdi, çabuk öfkelenen yapısıyla ilişkilerde sorunlar yaşıyordu. Kolayca sıkılıyor ve bazen kendi canını yakıyordu. Hatta regresyon seansları sırasında bazen bana karşı agresifleşmekteydi. Neyse, bu kez ondan “ruhunun bugün tanık olmaya hazır olduğu şeye” uyumlanmasını istedim. İşte seans özeti:
Kendini bir uçurumun ucunda, aşağıya atlamayı düşünürken görür. Uçurumdan aşağıya atlayıp denize düşer. Neden? Sefil yaşamındaki tek desteği olan babası denizin ortasındaki sandalında az önce ölmüştür. Kasabada bir düğün ziyafeti yapılacaktır ama o davet edilmemiştir. Ama babasının ölümü her şeyin sonudur. Aldığı her nefesle daha iyi uyumlanmasını istedim. Kendisini kendinden daha genç olan bir başka kız ile sahilde oynayan bir genç kız olarak gördü. O genç kız sanki kız kardeşi gibiydi ama tam olarak da değildi. Ne demek istediğini sorduğumda yanıt veremedi. Annesini tarif etmesini istedim. Bir süre sonra, annesi olmadığını söyleyerek ağlamaya başladı. Beş yaşındayken onu kaybetmişti. Babası yeniden evlenmişti ve birlikte oynadıkları genç kız, onun üvey kız kardeşiydi. Daha sonra olan önemli bir olaya gitmesini istedim. Kendini utanç hissederken buldu. On altı yaşlarındaydı ve hamileydi. Aşığı, bir gemide kaptanlık yapmaktaydı. Ama evlenmediler. Akrabaları ve diğer köylüler onu reddedip aşağıladılar, genç kız düşük yaptı. Aşığı birkaç ay sonra gelip neler çekmiş olduğunu anladı. Onunla evlenerek insanların tutumunu değiştirmeyi denedi ama nafile. Köyden, babası ile üvey kız kardeşi dışında hiç kimse düğününe gelmedi. Sanki en kötü günahı işlemiş gibi lekeli görülmekteydi. Kocası denize açıldığında köyde yapayalnızdı. Ama kötü talih yakasını bırakmadı. Kocası son yolculuğundan veremli döndü. Kısa süre sonra da öldü. Bir insan kaç kayba dayanabilirdi ki? Son güvenlik ve destek dayanağı olan babası da küçük sandalının içinde kalp krizinden öldüğünde genç kadın intihar etti. Leto ötealemde pek bir şey göremedi ve transtan üzgün ve hafifçe sersemlemiş halde çıktı.
Ertesi gün her iki kız kardeşten büroma gelmelerini rica ettim ve onlara, seansları hakkında açıkça konuşmamın onlar için sakıncası olup olmadığını sordum. Deneyimin gücünden dolayı kelimenin tam anlamıyla afalladılar ve şaşkına döndüler. Artık hiç umurlarında olmasa da tekrardoğuşun gerçekliğine dair herhangi bir kuşkuları kalmamıştı. Biraz şansın da yardımıyla, geçmiş yaşamlarında yaşamış oldukları adayı Ege Denizinde bulabileceklerini söylediler. Bunu yalnızca hikayeyi daha da çok doğrulamak ve güçlendirmek için yapmak istemekteydiler. Tarihini bilemedikleri o zamandan bu yana çok şey değişmişti ama ya 1930’lar veya 1950’lerin başı gibi, yirminci yüzyıldan bir dönem gibi görünmekteydi.
III. Vaka
BU vaka, bu kez, ahbaplarım olan bir anne ve kızı ile ilgili. Anne ilk regresyonunu altı yıl kadar önce, kırk üç yaşındayken deneyimlemişti. Yunanistan’ın kırsal bölgelerinde bir dağ köyünde yaşayan küçük bir kız olarak buldu kendini. Okula gitmektedir ama diğer çocuklar kadar devamlı değildir. İstediği an sınıftan çıkabilir çünkü hastadır. Babası kızına karşı sevgi doludur ama kederli bir havası vardır ama daha küçük yaştaki kız ve erkek kardeşlerine göz kulak olan “anne”si ise öyle değildir. Hatırlayabildiği kadarıyla bu genç kızın adı Ariadne’dir ve gerçekten hastalanıp bir ata bindirildikten sonra kilometrelerce ötedeki şehir hastanesine götürülmeye çalışılırken yolda veremden ölür. Bu yaşamında ise kadın sanki hastaymışçasına hep solgun yüzlüdür. Kadın daha ileri regresyon yapılana dek “anne”sinin neden babası kadar üzgün olmadığını anlayamadı. Ariadne kendini iki veya daha küçük bir yaşında bulduğunda, öz annesinden zorla alınıp diğer “anne”ye verildiğini keşfeder. Sonrasında bu olayı unutur ve annesinin bu sarışın hanım olduğuna inanır. Ama öz annesinin sorunu nedir? O kadın köyün dışındaki bir evde yalnız başına yaşamakta ve sanki bunalımda veya akıl hastaymış gibi davranmaktadır. Genç, ince yapılı ve çekicidir ama daima kederli ve sorunludur. Arada bir gizlice gelip Ariadne’ye fındık fıstık ve meyveler getirmektedir. Ariadne ona sempati ile bakmaktadır ama onun öz annesi olduğunun farkında değildir.
Kendi ölümünden sonra Ariadne bir süre yeryüzüne bağlı kalır ve cenaze törenini görür. Öz annesi mezara yaklaştığında babasının işçileri kadını uzak tutmak için taşlar atarlar. Ariadne’nin babası olan patronları onları durdurur ve kadının mezara yaklaşmasına izin verir. Herkes mezarlıktan çıkıp gittiğinde geride bir tek o kadın kalır. Ariadne onun için üzülmektedir ve annesi, çektiği muazzam ıstırap ile onu aşağılara çektiği için diğer varoluş kürelerine geçemez. Duygusal açıdan takılı kalır. Ariadne hatalı bir şekilde, biraz daha çevresinde kalarak annesine yardım edebileceğine inanmaktadır ama bunu başaramaz.
Yaklaşık bir yıl sonra, bu danışanımın on dokuz yaşındaki kızını regresyona aldım. Klasik baleye neden tutku derecesinde bir ilgi duyduğunu keşfetmek istiyordu. İlk başlarda imgesel verileri harekete geçirmekte biraz zorlandım ama kısa süre sonra, genç kız kendini bir ahşap kutunun içindeki yedi veya sekiz yaşlarında küçük bir kız olarak buldu. Kutu aslında kızın yaşadığı evdi ve kız orada saklanıyordu. Bir çocuk çetesinin üyesiydi ve hırsızlıkla karınlarını doyurmaktaydılar. Dönem yirminci yüzyılın başları gibiydi ve ev günümüz Bulgaristan’ındaki bir şehirdeydi. Çocuklar bir dükkana gittiler; bazıları dükkan sahibinin dikkatini dağıtmak için kendi aralarında kavga çıkarırken diğerleri yiyecek çaldılar. Ama tüm bunların baleyle ne ilgisi vardı? Derken, genç kız kendini üç gibi çok daha küçük bir yaşta gördü; üzerinde muhteşem bir elbise vardı ve güzel annesi onu bir bale tiyatrosuna götürmeye hazırlanıyordu. Küçük kız kostümleri, iyi görünümlü insanları, tiyatronun dekorasyonunu ve her şeyden öte, sahnelenen oyunu sevmişti. Onu çevreleyen güzellikten şaşkına dönmüş, derin bir vecd halindeydi.
Bir sonraki önemli ana geçtiğimizde, iki katlı güzel köşklerinin yanıp kül olduğunu gördü. Bu trajediye neyin sebep olduğunu bilmiyoruz ama o andan itibaren anne babasını asla göremedi. Belki de bu trajik kayıptan sonra, çete tarafından “evlat edinilmişti”.
Bir sonraki sahneye geçtiğimizde kendini bir hapishanede buldu. Üvey anne babası ile birlikte polis tarafından tutuklanmışlardı. Neden hapsedildiklerini bilmiyoruz. 20. yüzyılın başlarında Balkan ülkeleri sürekli karmaşayla ve savaşlarla boğuşmaktaydı. Bildiğimiz şey, bu çocuksuz çiftin onu sokaklardan kurtarmak için evlat edindikleri. Onu kız evlatları olarak değil de evin hizmetçisi olarak görmekteydiler. Üvey annesi evde olmadığı zamanlarda, üvey babası genç kıza tecavüz etmekteydi. Bildiğimiz bir sonraki şey, genç bir subay hapishaneye gelip kızı serbest bırakır. Onu beraberinde Yunanistan’a götürecektir ama tam bu noktalarda bir yerlerde seans son buldu.
Onunla bir sonraki seansıma dek bir yılı aşkın bir zaman geçti. Annesiyle yaptığı büyük bir kavganın ardından pek üzüntülü gelmişti. Regrese ettikten sonra ondan “bu fırtınalı ilişkileri söz konusu olduğu kadarıyla aydınlatıcı olacak önemli bir olaya” gitmesini istedim. Kendini bir mezarlıkta buldu. Yedi yaşındaki evladını kaybetmişti. Mezarının üstüne kapanmıştı ama aynı anda, kızını yanı başında bir hayalet olarak görmekteydi. Bunu duyduğum anda tüylerim diken diken oldu. Kelimenin tam anlamıyla, kemiklerime kadar ürperdim. Bir çapraz doğrulamaya ilk kez şahsen tanık oluyordum. Kadın yas, çaresizlik ve üzüntüyle doludur. Hislerinden kurtulamaz. Kalbi paramparçadır. Daha sonra olanları görmek için genç kızı daha ilerlettim. Subay onu Yunanistan’a geri getirdiğinde, bölgedeki toprak ağalarından biri genç kızın güzelliğinden etkilenip ona aşık olur. Henüz daha pek gençtir. Hiç tereddüt etmeksizin, ağa genç kızı metresi yapar ve ona köyün dışında tek başına yaşayabileceği bir ev verir. Bildiğimiz bir sonraki şey genç kadının evde ve çok üzgün oluşudur. Ona neden üzgün olduğunu sordum. Köyde bir ziyafet verildiğini söyledi. Nedenini sordum. Genç kadın hala çok üzgündü. Bana nedenini söylemesini istedim. Bana, “adam”ın evleneceğini söyledi. “Kim evlenecek?” “Ağa,” dedi, yani aşığı.
En azından, adamdan olan küçük bir kızı vardır ve tüm zamanını ona hasretmiştir. Ama bu da uzun sürmez. Hayran olduğu ve bir biçimde onu hapishaneden çıkarıp hayatını kurtaran genç subay eve gelip bebeğini götürür. Genç kadın ağlar, soluğu kesilir ama nafile, adam fikrini değiştirmez. Çocuğu alıp büyütmesi için toprak ağasının karısına vermiştir.
Şunu da eklemek isterim: Bu vaka incelemesindeki anne, o belirli adayı şans eseri veya bir eşzamanlılık sayesinde keşfetti ve o zamanki okulunu, evini ve gömüldüğü mezarlığı (o zamandan bu yana yerleri değiştirilmişti) saptayabildi. Ayrıca köyün dışında büyük bir sanatoryum vardı; bu ise ömürleri biraz daha uzar beklentisiyle buraya pek çok verem mikrobu taşıyıcısının geldiği olgusunun bir göstergesiydi. Dahası, fiziksel çevreyi ve köyün adını doğrulukla tarif etmişti. Ayrıca köyün kilisesinin adını ve yerini de doğru belirtmişti. O köye kızıyla birlikte tekrar gitmesi ilginç olurdu...
Tartışma
BU vaka incelemelerinin hepsindeki ortak payda nedir? Olur da biri bu üç hikayede de veremden ölen biri vardı derse, anlatmak istediğimi anlatamamışım demektir.
Ayrıca bu üç hikayenin de çok etkileyici, dramatik ve neredeyse trajik olduğunu söyleyebilen biri de çıkabilir. Bu kesinlikle doğrudur ama sizce bu makaleyi bu nedenle mi yazdım? Ortak payda nedir bu durumda? Sözünü ettiğim vakaların hepsinde, üçüncü vaka dışında, elimizde hiçbir insan ismi, tarih veya yer adı yoktur. Tarihsel olgular öylesine belli belirsizdir ki ilgili bir araştırmacı açığa çıkan ayrıntıların doğruluğunu keşfetmekte çok zorlanacaktır. Ancak söz konusu hikayelerin katılımcılar tarafından çapraz doğrulanmış olduğu apaçıktır. Baş oyuncular bu sahneleri kendi bakış açılarından (yeniden) yaşadılar ama bunu yaparken diğer kişinin tanıklığını da doğruladılar. Açığa çıkan hikayelerde hem tutarlılık hem de devamlılık söz konudur. Bu durum şaşırtıcı olmanın da ötesinde, böyle bir deneyime tanık olan ve bunu paylaşanlar için yaşam değiştiren türdendir.
Burada neler olmaktadır? Bizler (regresyon uzmanları olarak) geçmişin derinlerine gömülü olup akıldan hiç çıkmayan hikayeler olarak öne çıkan hikayelerin tanıkları mıyız? Bu anılar bizim üzerimizde etkili midir? Günümüzü veya geleceğimizi şekillendirir mi? Bu türden deneyimler yaşayanlar için o ana dek sürdürülen bakış çerçevesinde otomatik bir değişim söz konusudur. Eski değerler bir kenara atılır. Artık yeni boyutlar söz konusudur, yeni parametreler eklenmiştir. Birçoğu yukarıda gösterildiği şekilde çapraz doğrulanmış yüzlerce hikaye, hayatta kalma mücadelesi veren harikulade olağan insanlar tarafından ofisimde önüme serilmektedir. Bu durum, yaşamlarımızda önemli ve yetiştirici roller oynayan insanlarla daha önce bir arada olmuş olduğumuz hipotezi ile tutarlıdır. Yaşamlarımızda önemli olan insanlar değişen rollerle daha önce de bizimle olmuşlardır ve hepimiz bir amaç için çalışmaktayız: daha çok gelişmek, potansiyel emanetlerimize şans vermek ve bunları zenginleştirmek, karmamız ve dharmamız üstünde çalışmak.
Başka çapraz doğrulama vakaları da sıralayabilirim. Ancak benim vardığım sonuçlara varmış başka yazarlar da vardır. Bu durum meydana gelmeye devam ettiğine göre, bu durum mevcut hakim paradigmaya uymadığı için sanki bir safsataymış gibi yapmacık davranmaya devam edemem. Mesleğimizin öncülerinden bazılarının, danışanlarımızın deneyimlerinin tarihsel geçerliliğine ilişkin yürüttükleri mantığı da kabul edemem. Bizler de bu sürecin birer parçasıyız ve herhangi bir laboratuvarda olayları inceleyen tarafsız gözlemciler gibi yalıtılmış bir halde değiliz. Bazıları ne kadar objektif olmayı arzulasalar da yaşamda bir duruşları, benimsedikleri değerler ve doğrular vardır ve bunlar, onları biçimlendirir. Öyleyse gelin, şeyleri adlarıyla çağıralım ve insanları yalnızca semptomlarından kurtarıyormuş gibi davranmayalım.
Teşekkür
Hantal İngilizcemi tashih etmek için zaman ve emek harcayan Louis Siron’a, Janet Cunningham’a ve Belinda Tanner’a teşekkür ederim.
http://www.earth-association.org web sitesinden çeviren Yasemin Tokatlı.
[1] Burada, neden tecavüz olayı üstünde çalışmadığım veya buradaki gerilimi neden salıvermediğim sorulabilir. Deneyime, ışık içinde zaten tanık olduğu için bunun kendi başına çözülüp dağılmasına izin vermem gerektiğini ve duygusal bir kalıntı varsa başka bir zaman bunun üstünde çalışabileceğimizi düşündüm. Ancak bir başka zaman olmadı.
[2] Yunanistan’da bunu yapmak zor bir iştir. Yüzlerce ada vardır. Genç kız şimdi, Yunanistan’ın İtalya’ya bitişik olan batı kesiminde İyonya Denizindeki Corfu adasında yaşıyor. Sözünü ettiği adanın, Yunanistan’ın doğusunda, Türkiye’ye doğru olan kısmında Ege Denizinde olduğunu belirli bir kesinlikle söyleyebiliyor.
Comentarios