Regresyon uzmanları, Danışanlarından çeşitli şekillerde kurban olduklarını işitmeye alışkındır. Bazı Danışanlar çocukluklarında suiistimal kurbanıdır ya da bozuk aile ilişkilerinin kurbanıdır. Bazıları eşleri, arkadaşları, işverenleri, aileleri ile bozuk ilişkilerinin kurbanıdır. Bazıları ise koşulların kurbanıdır. Ne yapıp ettilerse okulda başarılı olamamış, bir iş bulamış, buldukları işte dikiş tutturamamış ve hatta yaşam için elverişli bir çevreye kavuşamamışlardır.
Zaman zaman “hayatın kurbanları” olanlara rastlamak mümkündür. Peki bu kişiler geçmiş yaşamlarının kurbanı olabilir mi? Geçmiş yaşam uygulamasında, kurbanlaştırma kavramı dış bir deneyimden içsel bir tasarıya kadar değişkenlik arz eder. Kurban olmak artık başa gelen bir durum değil, spiritüel gelişime ulaşmak çabayı ya da bir yöntem haline dönüşmektedir.
Gerçek kurban öfkeli, sert ve içerlemiş olabilir. Yaygın olarak duyarsız ve hatta bazen bozuk davranışlar sergileyerek bunu başkalarına da yaymayı ister. Bu genellikle kurbanlaştırma sürecinin meşrulaştırılmasıdır. Pasif kurban her şey hakkında özür dileyebilir. Adeta varlığından ötürü özür dilemeyi borç bilir. Yaptığı hiçbir şeyi “doğru” ya da yeterli görmez. Yaptıklarının hiçbir değerinin olmadığını düşünür. Dünyanın halinden ve hava koşullarından kendini sorumlu tutar. Başkalarının düşüncelerinde, hislerinde ve davranışlarında kendinin sorumlu olduğunu düşünür.
İster geçmiş yaşam uygulaması olsun ister çalışmaların daha geleneksel formları olsun, çalışma sürecinde suçluluk hissi, genellikle hasta tarafından bir davranışın açıklaması, motivasyonu ya da engeli olarak ifade edilir. İyileşme sürecinde böylesine ağırlık taşıyan sözcüklerin tanımlarını incelemenin faydalı olacağını düşünüyorum. “Suçluluk” sözcüğü Webster Sözlükte aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:
1. Kişinin sorumluluğunu yerine getirememesi yada başarısızlığa uğraması
2. Bir kusurdan sorumlu olma
3. Yasaları ihlal eden eylem
4. Cezalandırılmayı hak etme durumu
İlk üç tanımlama, bir eylemin yerine getirilmesini esas almaktadır. Dördüncü tanımlama ise bir eylemin sonucuna işaret etmektedir. Çalışma için anahtarlar, bu tanımlamaların nüansları içinde yatmaktadır. Suçluluğun bir tepki de unutulmamalıdır. Bu yüzden suçluluk hissine yol açan bir olay her zaman mevcuttur. Kişi herhangi bir olay söz konusu olmaksızın suçluluk duyuyorsa, suçluluğun kendi kendini devam ettirdiği düşünülebilir.
Suç
İlk adım bir suçun işlenip işlenmediğini belirlemektir. İnsanların hayali bir suç ya da yanlış yorumlanmış bir hareket nedeniyle suçluluk gibi ağır bir yükün altına girmeleri hiç de ender rastlanan bir şey değildir.
Vaka I
Martha, kızıyla zayıf bir ilişkisi olduğu için çalışmaya gelmişti. Bu ilişkinin dinamikleri aşırı düşkünlük ve içerleme arasında gidip geliyordu. Martha kızı ile uyumu yakalayamıyordu. Aslında kızına karşı hissettikleri anlaşılmazdı.
Geçmiş yaşam uygulamasında başka bir konu üzerinde çalışırken, Martha kızının 1800’lü yıllarda Güney’deki yaşamında kendisinin annesi olduğunu anlattı. Martha ailenin en büyük çocuğuydu. Küçük bir erkek kardeşi vardı ve bir tanesi de yoldaydı. Babası bir hekimdi. Ofisi evlerinin önündeydi. Martha babasının ofisinin penceresinde bakıyordu. Hamile olan annesinin sokakta karşıdan karşıya geçmeye hazırlandığını görüyordu. Martha bir binek arabasının annesine doğru geldiğini fark etmişti ve onu uyarmak için bağırmaya çalmıştı. Ne yazık ki annesi bunu işitememişti ve arabanın altında kalmıştı. Çok ağır bir biçimde yaralanmıştı. Martha annesinin ölümünü dehşet içinde izlemişti. Babası çılgına dönmüş bir biçimde bebeğin hayatını kurtarmaya çalışmıştı. Martha annesinin ölümünün ardından zihinsel olarak son sahneleri gözlerinin önünde canlandırmıştı. Kazayı önlemek için annesini uyarmayı başaramamıştı. Bundan kendisini sorumlu tutmuştu. Ayrıca kardeşlerini bakmak zorunda kaldığı için annelik rolüne soyunmuş ve çocukluğunu yaşayamamıştı.
Martha şimdiki yaşamında duygusal ve fiziksel anlamda kötü bir evlilik yaşıyordu. Boşanmış olmasına karşın, bu ilişkiden kendini kurtaramıyordu. Kocası, az önce anlatılan hikayedeki babaydı. Basit bir biçimde ifade edilecek olursa, Martha annesinin (yani şimdiki kızının) ölümünü önleyemediği için kendini suçlu buluyordu ve babasını (yani şimdiki kocasını) sevdiği eşinden “ayırdığı için kendini cezalandırması (yani kötü bir evlilik aracılığıyla) gerektiğini düşünüyordu.
Bu örnekteki iyileştirici anahtar, çocuğun (yani Martha’nın) aslında bir suç işlememiş olduğunu anlamasına yardım etmektir. Şimdiki yetişkin benliğinin yardımıyla, o zamanki çocuk annesini kurtarmak için elinden geleni yaptığını kavrayabilmiştir. Zihin saniyeler içinde gerçekleşen bir olayı yeniden canlandırabilir, ancak onu çok daha uzun bir süre devam etmiş gibi algılar. Bu “harekete geçme zamanı”nın algısı yaratabilir. Halbuki beden zihnin bu algısı kadar hızlı bir biçimde hareket edemez. Martha hiçbir şey yapmadığını düşünmenin hatalı olduğunu kavradığında, suçluluk hissetme ve bir kurban olmayı isteyerek kendini cezalandırma arasındaki bağ da kırılmıştır.
Hafifletici Nedenler Bulunan Suç
Bir suçun işlenmiş olduğu belirlendiğinde, hastanın yaşadığı suçluluğu değerlendirmek için söz konusu koşulu, nihai hedefleri ya da başkalarıyla olan ilişkileri değiştirmek önem kazanır.
Vaka II
Jack’ın mesleki hayatı, karar alma ve alınan kararın gereklerini yerine getirme noktasındaki isteksizliği ile perçinlenen pasif davranışlarını yansıtıyordu. Tavırları her zaman hoş ve yerindeydi. Ne var ki davranışları onu güvenilmez bir çalışan kılıyordu. Jack kendini “sistemin” kurbanı olarak görüyordu.
Geçmiş yaşam çalışmasında, Jack’ın 17 yaşında olduğu bir zamana döndük. 14 yaşında bir kardeşi vardı. Babası yıllar önce ölmüştü. Jack “ailenin erkeği” konumundaydı. İç Savaş nedeniyle bütün gençler orduya alınmıştı. Jack ve kardeşi de bunların arasındaydı. Jack’in annesi gözyaşları içerisinde oğullarını uğurlamıştı. Ayrılmadan önce Jack’ten “kardeşine göz kulak olacağına” dair söz almıştı.
Savaşın gerçek yüzü Jack’ın heyecanını çok geçmeden söndürmüştü. Jack eve dönme karı almıştı. Kardeşi ise cepheden ayrılmak istememişti ve aralarında tartışma çıkmıştı. Jack öfkeyle tepinmiş ve sonunda kardeşinin yanından uzaklaşmıştı. Az bir mesafe gitmişti ki bir mermi sesi duymuştu. Geri doğru koşmuş ve kardeşinin yaralandığını görmüştü. Ölmek üzere olan kardeşini kucağına almıştı. “Bu benim hatam, anneme bu durumu nasıl anlatırım? Eve dönme kararı almamalıydım ve kardeşimle asla kavga etmemeliydim!” diyerek acı çekmişti. Suçluluk hissini yansıtan bu düşünceler, onu şimdiki yaşamında kararlar almaktan uzak duran pasif biri kılmıştı.
Jack gerçekten de “kardeşine göz kulak olma” görevini yerine getirememişti. Ancak bu imkansız bir görevdi. Bu vakadaki anahtar Jack’in kardeşi olan ruhla bağlantılıydı. O sırada ölmesi hem zamanlama hem de gelecekteki çabalara hazırlıkta önem taşıyordu. Ölümünün Jack’in eve dönme kararıyla hiçbir ilgisi yoktu. Bu enformasyona ulaşan Jack “asla karar alamayan, asla tartışmayan, her zaman uzlaşan” bir kişi olmaktan çıktı. Yani kendisini “sistemin kurbanı” yapan duruşu terk etti.
Cezalandırma
Suçluluk tanımlamalarından biri, cezalandırılmayı hak etme durumudur. Hukuk sisteminde cezalar “ne, ne zaman, nerede ve ne kadar süre” koşullarını içerir. İnsan sisteminde ise cezalar çoğu zaman belirlenmemiş, kararlanmamış ve sonsuzdur. Sınırlardan yoksun oluşu nedeniyle, cezalandırılma aracılığıyla spiritüel gelişim hedefi ile çelişir.
Vaka III
Andy, kendisini “yaşadığı her ilişkide hüsran yaşayan bir kişi” olarak tanımlayan ufak tefek, zayıf bir adamdı. Hiç arkadaşı yoktu. Ailesiyle bağı çok azdı. Hiçbir zaman yakın ve sıcak bir ilişkisi olmamıştı. İnsanları hiç sevmediğini ifade ederek kendi konumunu savunuyordu. “Eninde sonunda, seni incitip çekip giderler!” diye düşünüyordu. Buna rağmen derin bir yalnızlık ve depresyon yaşıyordu. Bu, onu zaman zaman intiharın eşiğine kadar getiriyordu.
Regresyon sırasında, Andy birçok ömründe yalıtılmışlık ve yalnızlık yaşadığını gördü. Sürekli devam eden bu yalnızlığının, kendi kendisine verdiği bir ceza olduğu sonucuna vardığımızda, bizi gizemin kaynağına götürecek parolaya ulaşmıştık. Önemli bir ömründe, Baş Sorguç’un oğluydu. Babasının onu takdir etmesi için onun ayak izlerini takip etmişti. Babası, en az çaba harcayarak en çok acıyı vermek ilkesiyle sorguları nasıl yöneteceğini öğretmişti. Babası öldüğünde, hükmen onun yerine geçmişti. Bu konumunu ölünceye dek korumuştu. Ömrünü bu şekilde geçirdiğini düşündükçe duyduğu suçluluk hissinin altında eziliyordu. Kendini yalnızlaştırarak “cezalandırmıştı” ve “başka hiç kimseye zarar veremeyecek kadar” uzakta kalmaya özen göstermişti. Andy, üst benliğinin yardımıyla, eyleminin karşılığı olan cezayı uzun süre önce tamamladığını ve şimdi tıpkı eski bir plak gibi aynı temayı tekrarlamakta olduğunu anlayabildi. Üst benliğine kulak vererek, “insanlıkla yeniden kaynaşmasını” sağlayacak spiritüel bir yönelim tasarlamaya başladı.
Sonuç
Kurban duruşu, genellikle çözüme kavuşturulmamış suçluluk hissi ile harekete geçer ve devam eder. Bu suçluluk geçmiş bir yaşamdaki olay ya da olaylara tepki olabilir. genellikle şimdiki yaşamdaki olaylar da bunu perçinler. Suçluluk hissi kişinin uygun olmayan davranışı sergilemesi (ya da uygun olan davranışı sergileyememesi) üzerinden makul ve geçerli bir karşılık olabilir. Bununla birlikte yanlış yorumlanan ya da yeterince anlaşılamayan bir olay karşısında mantıksız bir tepki de olabilir. Kurbanlaştırmada temel dürtü olduğunda, suçluluğun ortadan kaldırılması, bozuk döngüye son verilmesinde önemli rol oynar. Bozuk döngüden kasıt, suçluluk tepkisini yeniden yaratan ve pekiştiren olayların sürekli tekrarlanmasıdır.
Geçmiş yaşam uygulaması, insanların suçluluk hissinin kökenini telafi etmesini ve bu hisse neden olayların doğasını anlamasını sağlayan pratik bir yöntemdir. Olayların yorumunun ve hislerin değişimi, Danışanye amaç, anlam ve gelişim sunabilir. Danışanı kurbanlık döngüsüne katılmaktan ve suçluluk hissinin yükünden kurtarabilir.
Comments