Dr. Janet Cunningham, ezoterik metinlerden ve antik inisiyasyon ayinleri konusundaki bilgilerinden yola çıkarak, Antik Mısırlıların “beden” kavramını farklı açılardan değerlendirmektedir. Antik Mısırlılar bir değil, etkileşim halindeki birden fazla bedenlerin varlığını kabul etmiştir. Bunların her birinin kendine özgü bir amacı olduğuna ve birey için gerekli olduğuna inanmıştır. Dr. Janet Cunningham, bu modelin günümüzde geçmiş yaşam uygulayıcılarına için pratik bir kullanım alanı olduğunu savunmaktadır.
Özet
Ezoterik öğretiler, zaman boyunca süptil bedenlerden söz etmiştir. Antik Mısırlılar, yazı, resim ve sembollerle aracılığıyla bizlere bu konuda ipuçları sunmaktadır. Bunlar, bedenlerin ayrı ve bağımsız olduğuna dair inançlarını yansıtmaktadır. Bu kavram, geçmiş yaşam regresyonunda Danışanlerin yaşadığı çeşitli deneyimlerin ya da diğer transpersonel ve spiritüel deneyimlerin araştırılmasında bir model olarak kullanılabilir.
Sorun
Geçmiş yaşam hatıralarının gerçekten hatıra mı yoksa fantezi mi olduğu halen yanıtı aranan bir sorundur. Geçmiş yaşam uygulamacıların çalışmalarında giderek daha çok kanıta ulaşmasına ve insanların da kendiliğinden geçmiş yaşam hatıraları hakkında konuşmaya giderek daha hazır olmasına karşın, tartışmalar sürüp gitmektedir. Kökeni danışanlarının şimdiki yaşamında görünmeyen fobilerin ya da diğer uzun süreli modellerin iyileştirilmesine yardımcı olmak için geçmiş yaşam regresyonunu kullanan uygulamacılar, bunun etkili bir şifa modeli olduğunu ısrarla savunmaktadır. Bu uygulamacılar arasında genel olarak hatıralar, geçmiş yaşamdaki olayların hatırlanması olarak kabul edilmektedir. Yirmi yılı aşkın bir süredir, binlerce regresyon uzmanınn çok sayıdaki danışanları ile yaşadığı deneyimler, uygulamacıların geçmiş yaşam hatıralarının geçerli olduğunu kabul etmesine yol açmaktadır. Bununla birlikte bu uygulamacılardan bazıları, regresyonların bir kısmının gerçekten geçmiş yaşam hatıraları olmasına karşın, bir kısmının da fantezi olabileceğini kabul etmeye hazır değildir.
Bu görüşe inanmayanların ortak argumanı, “kriptomnezia”dır. Yani Danışannin materyali okuma yoluyla ya da diğer yollardan elde edebileceği ve enformasyonun şuurdışı zihinde saklanabileceği sorgulanmaktadır. Hiçbir deneysel kanıtın bulunmadığı koşullarda, zaman zaman danışanlarının ve/veya uygulamacıların yanılgıya kapılmasının ya da hatta sahtecilik yapmasının mümkün olabileceği genel olarak kabul görmektedir.
Geçmiş yaşam uygulamacılarının birçoğu, “hatıralar” yerine “metafor, arketipik imgeler, öyküler ve mitolojiye” atıfta bulunarak farklı görüşler arasında dikkatli bir biçimde ilerlemeye çalışmaktadır. Bu yola başvurulmasının nedenleri şöyle sıralanabilir:
a) Uzmanların kendisinin emin olamayışı;
,b) geleneksel psikoloji ve sağlık uygulamaları için gerekli, genel kabul gören DSM-IV teşhislerinin ötesinde bir noktaya sıçramaktan çekinme;
c) bazen doğru, bazense fantezi olabilecek şeyler arasındaki sınırı belirleyebilecek uygulanabilir bir modelin bulunmayışı.
Geçmiş yaşam uygulaması alanında günümüzde resmi ve gayri resmi araştırmalar daha aktif bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Gerçekliğin diğer boyutlarındaki deneyimlere dönük daha eleştirel bir bakışın geliştirilmesi zaman alabilecektir. Eleştirel yaklaşımdan kastım, zihni kapalı şüpheciler değildir. Deneyimin çeşitli boyutlarına daha derinlemesine bakabilecek bir konumda olmaktır. Gerçekleşen deneyimleri daha derinlemesine inceleme ihtiyacı duyduğumuzda, bu noktaya ulaşmış olacağız.
Geçmiş yaşam hatırası, geçmiş yaşam hatırası değilse nedir? Beden dışı deneyim, beden dışı değilse nedir? Ruh ziyareti düşündüğümüz gibi değilse, ne olabilir? Çin ve Polinezya (Kahuna TG) gibi diğer kültürlerdeki öğretiler, süptil bedenlerden söz etse de Antik Mısırlıların bedenler anlayışı üzerindeki bir çalışma bize en kapsamlı işaretleri ve en faydalı metaforları sunabilir.
Batılı bilim adamlarının, Antik Mısır’a özgü spiritüel inançlara getirdiği her türlü yorumun tartışmaya açık ve sınırlı olduğu en baştan kabul edilmelidir. Günümüzde Mısır kültürü üzerine çalışan bir öğrenci, enformasyonu Antik Mısırlıların zihin, dil ya da deneyimi üzerinden işlememektedir. Bu anlayıştan hareketle Antik Mısır çalışmaları branşındaki bilim adamlarının ve uzmanların görüşleri ile çağdaş yazarlar ve şuur araştırmacılarının görüşlerini harmanlayan bir model sunacağım.
Antik Mısır Gizemleri
Çoğu bilgin, hipnozun kökenini Onsekizinci Yüzyılda yaşamış olan Mesmer’e dayandırsa da bu aslında doğru değildir. Mesmer’in hipnoz tekniklerinden bazılarını yeniden gündeme getirmesinden en az 2000 yıl önce, Antik Mısırlı psikiyatrist-din adamları bunları kullanıyordu. (Muses-Young, 1972) İsa’dan sonra yaklaşık 225 yılından gelen bir Mısır papirüsüne göre, hipnoz sanat ve bilimindeki yöntemsel indüksiyon teknikleri, Mısırlı din adamları tarafından kullanılmaktadır. Genellikle ölümcül olan ölüm ve yeniden doğum ritüellerinin başlamasına yadım etmek için uyuşturucu ilaçların ya da pşisedeliklerin kullanıldığını gösteren kanıtlar mevcuttur. (Lenz, 1997; Grosso, 1983)
Leadbeater (1986), Hall (1995) ve Haich (1965) gibi ezoterik yazarlar, gerçekliğin diğer boyutları hakkında bilgiler veren Mısır Gizem Okulları’ndaki “neofite” ve “inisiyasyonlara” işaret etmektedir. Gizem öğretileri katı bir sessizlik yemini altında verilmektedir. Tüm bu yazarlar, inisiyasyonda kişinin hayatta kalması halinde, fiziksel bedeninin dışındayken gerçekliğin diğer boyutlarını deneyimlediği gizli inisisaysonlardan bahsetmektedir. Ring’e göre, “Osiris” ve diğer antik Gizem Okulları’nın inisiyasyon ayinleri, günümüzde gerçekleşen ölüme yakın deneyimlerle paralellikler taşımaktadır. İnsanlar günümüzde ölüme yakın deneyimlerinin etkilerini anlatırken, inisiyasyon ayininden sonra hayatta kalanların anlattıklarına benzer ifadeleri kullanmaktadır: Ölümsüz olduklarını, inanç değil, deneyim yoluyla bilmektedirler.
Günümüzde yaşayan bazı insanlar bu bilgiye sahip midir? Antik Mısır’a ilişkin geçmiş yaşam hatıralarına giden birçok danışanımla yaşadığım deneyimim sonucunda, Gizem Okulları’ndaki öğretilere ilişkin canlı hatıraları olan ya da inisiyasyon ayini gerçekleştirmiş olanların çok ender olduğunu fark ettim. Şimdiye dek Antik Mısır dışındaki kültürlerde inisiyasyon ayinleri hakkında bilgi toplamaya çalışmamış olsam da on üç yıl boyunca geçmiş yaşam uygulaması alanında çalıştıktan ve binlerce bireysel regresyonu yönlendirdikten sonra, regresyon sırasında yalnızca üç kişinin herhangi bir kültürde ya da çağda inisiyasyon ayini gerçekleştirdiğine ilişkin hatıralarını aktardığını biliyorum. Bu üç deneyim de Antik Mısır’ın uzun tarihi boyunca gerçekleşmişti. İnisiyasyona hazır olan ve/veya onu tamamlama düzeyine erişenlerin sayısı çok az olduğu düşünüldüğünde, bu gerçekçi bir rakam olabilir. Danışanlerimden biri de ayinler sırasında lahitte öldüğüne dair bir geçmiş yaşam hatırası aktarmıştı.
Büyük Piramit’teki Kral Odası’nın, en yüksek inisiyasyonların gerçekleştirildiği yer olduğu görüşü giderek daha çok benimsenmektedir. Büyük Piramit’te Hall, Leadbeater ve Haich gibi ezoterik yazarları teyit eden deneyimler yaşayan Brunton, başlangıçta dehşet, belirsizlik, şaşkınlık ve karanlığın hüküm sürdüğünü söylemektedir. Beden dışı deneyim yaşamak için bana iki yıl boyunca yalvaran bir Danışanm, bu dehşetin bana nasıl olabileceğini göstermeye yetmişti. Bu isteği gerçekleştiğinde, onun için kontrol dışı ve korkunçtu. (Cunningham, 1997) Brunton’a göre, deneyim mucizevî ve ilahi bir ışıkla devam ediyordu. Antik Mısır’daki “Ölülerin Kitabı”nda şu ifade tekrar tekrar dile getirilir: “Osiris’e giyorum. Osiris ile Bir’im; Ben Osiris’im.” Bu ifadeler, inisiyasyon yaşayan kişinin, ebediyen tanrılarla yaşayacak bir tanrı haline gelmesi için yönlendirilmesi teorisini desteklemektedir. İnsan bu yazıları gerek inisiyasyon yaşayan kişi, gerekse de ölümden sonra göçüp giden kişi için bir rehberlik olarak değerlendirdiğinde, yeniden canlanan tanrı Osiris ile Bir’leşmeye teşvik olmaktadır.
Bauval ve Gilbert’in Giza’daki üç piramitin yeri hakkındaki derin çalışmaları, Orion Kuşağı’ndaki üç yıldızın yaklaşık 10,500 yıl önceki dizilişi ile kusursuz bir benzerlik taşıdığını ortaya koymuştur. O tarihte, Kral Odaları’ndaki hava boşlukları Osiris ile bağlantılandırılan Orion takımyıldızına işaret etmektedir.
Bilimsel, ezoterik ve deneysel kaynakları da içine alan çok farklı kaynaklardan elde edilen bu kanıttan yola çıkarak, Antik Mısır’daki yüksek rahiplerin süptil bedenlerle ilgili ulaştığı bilgeliği ve bilgi dağarcığını tahmin edebilmek mümkündür. Tapınak ve lahit oymaları, piktogramlar ve papirüsler, göçüp gien kişinin Neter’lerin âlemine (Neterworld TG) seyahat ederken kullandığı farklı bedenleri anlatmaktadır. İçlerinde en çok sözü edilenler, can olarak kabul edilen ba ile farklı yazarlara göre birbirinden farklı anlamlar ifade eden ka’dır. (Ellis, 1995; Masters, 1988; Schwaller de Lubicz, 1956; van Auken, 1994; Naydler, 1996) Khaibit ya da Gölge olarak da bilinen haidit, sahu ve khu gibi diğer bedenler hakkında daha az bilgiye ulaşılmıştır. Bunların hepsini aşağıda ele alacağım.
Aslında Antik Mısır’ın din adamları, inisiyasyonları farkındalığın farklı düzeylerini ya da beden dışı seyahatleri içeren bir süreç üzerinden gerçekleştirmişse, yazılarında ve sanatlarında yansıtılan bilgi dağarcığına sahip oldukların varsaymak mantıklı olacaktır. (Houston, 1995) Örneğin ba imajlarının, genellikle ölümden sonra bedenden ayrılan cana işaret ettiği düşünülmektedir. Grof ise buna karşı çıkmaktadır. “Ölülerin Kitabı” olarak bilinen “Pert em hru” adlı kitabın, Gizem Okulları’nda inisiyasyon ayinlerinde kullanılan ezoterik öğretileri yansıttığını savunmaktadır.
Güncel Şuur Araştırmaları
British Museum’da Mısır Antik Eserleri Bölümünden Richard Parkinson ile yaptığım kişisel bir görüşmede, bana antik metinlere göre, yüksek spiritüel hallere yalnızca ölümden sonra ulaşılabileceğini ifade etmişti. Jacq ise farklı bir bakış açısına sahipti: “Piramid Metinlerindeki olağanüstü sözlere göre, göçüp giden ölmüş değil, canlıdır.”
Mısır Gizem Okulları’ndaki yüksek rahiplerin farkındalığın farklı düzeylerinde hareket etmekte usta olduğunu; bedenlere işaret ettiğini; inisiyasyonu gerçekleştiren kişinin farklı gerçeklikleri öğrenmek ve deneyimlemekte gelişimin farklı aşamalarına ulaştığını ileri sürüyorum. Şuur çalışmalarındaki öncüler de bu görüşleri paylaşır görünmektedir. Grof’a göre “bu metinler derinlemesine incelendiğinde, kutsal gizemler ve spiritüel uygulamalar hakkında rehberler olarak kullanılabilir ve muhtemelen inisiyasyonu gerçekleştiren kişilerin ve uygulamacıların deneyimlerini anlatabilir.” Grof, yazıların ölüler kitapları olarak “rahipler tarafından yaratılan akıllıca bir kamuflaj” olduğunu savunmaktadır. Bunun metinlerin gerçek fonksiyonunu gizlemesi, daha derinlerinde yatan ezoterik anlam ve mesajların inisiyasyon yaşamamış olanlardan saklanması için yapıldığını düşünmektedir. Grof’un farklılaşmış şuur halleri alanındaki deneyimlerinden ve araştırmalarından yola çıkarak şunlar söylenebilir:
… insanlar olağandışı deneyimlerin bütün bir yelpazesiyle karşı karşıya gelebilir. Bunlar ıstırabı ve ölümü, cehennemden geçmeyi, ilahi adaletle karşılaşmayı, yeniden doğmayı, semavi alanlara ulaşmayı, daha önceki enkarnasyonlardan hatıraları içerebilir. Bu haller, antik kültürlerin ve endüstri öncesi kültürlerin eskatolojik metinlerinde anlatılanlara benzerdir. (Grof, sf. 24)
Ring de araştırdığı ölüme yakın deneyimlerin bazılarının Mısır yazılarında söz edilenlerle benzerlik taşıdığını savunmaktadır. Aynı zamanda farklılıklara da işaret etmektedir:
… çünkü ölüme yakın deneyimler yaşayanların çoğu, arındırma ya da hazırlama gibi aşamalardan geçmeksizin inisiyasyona sokulmaktadır. Önemli anlayışların bir çeşit çarpık versiyonları ile geri dönebilirler. Durum böyle olmasa bile yaşadıklarının anlamını kavrayamayabilir ya da bunun spiritüel anlamlarına uygun olarak davranamayabilir… Bu açıdan, ölüme yakın deneyimleri bir çeşit başlangıç niteliği taşıyan bir inisiyasyon olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır. Osiris inisiyasyonları gibi spiritiül gelişim ve arınma sürecinin bir sonucu değildir. (Ring, sf. 11)
“Bedenler”
Bilim adamları, Antik Mısır’daki yazılar, mezarlar ve eşyalarda, örneğin ka ve ba gibi çeşitli bedenlere yapılan atıfları keşfetmiştir. Bu keşifler, Newtoncu bilimsel paradigmanın sınırları çerçevesinde eğitim almış geleneksel Mısırologları (Egyptologist TG) karmaşaya sürüklemiştir. Antik Mısır kültüründeki bedenlere kesin anlamlar yükleyebilmek imkânsızdır. Hiyerogliflerin ve sembollerin çevirileri, birbirinden farklıdır. İngilizce, süptil enerji bedenlerini uygun bir biçimde tanımlayacak kelimelere sahip olacak kadar genişlememiştir.
Bazı bilim adamları, ba’yı Antik Mısır’a özgü can ve ka’yı ise çifte (double TG.) olarak kabul etmektedir. Buna karşın binlerce yıllık çalışmalar sonucunda, Antik Mısır spiritüel inançlarındaki bedenleri hakkında çok az bilgiye ulaşılmıştır. Kanımca, bunun nedeni, esas olarak ezoterik öğretiler ile kitleler arasındaki uçurumdan kaynaklanmaktadır. Ezoterik öğretiler gizli kalmıştır ve yalnızca Gizem Okulları’na kabul edilen üyelere açıklanmıştır.
“Ölülerin Kitabı” (“The Egyptian Book of the Dead” TG) anlamı “gün ışığıyla gelen” (coming forth by day TG.) ya da “ışığın içindeki tezahürler” şeklinde yorumlanabilecek “Pert em hru” olarak bilinen yazıların bir araya gelmesinden oluşur. Bu yazılar, modern kâşifler tarafından “ölülerin kitapları” olarak adlandırılmaktadır. Çünkü yazılar genellikle mezarlarda bulunmaktadır. Papirüslerde, adeta ölüm sonrası yaşam için bilgi verirmişçesine, zaman zaman merhumun ismine anlatılmaktadır. Çeşitli yazıların, bir biçimde, merhumun ruhuna ölümden sonrası için rehberlik yapması amacıyla yazılmış olduğu hususunda uzmanların zihinlerinde çok az kuşku vardır.
En çok bilinen iki beden olan ba ve ka, Antik Mısırlıların spiritüel inançlarında önemli bir rol oynamıştır. Ba tabutlarda, lahitlerde ve papirüsler üzerine yazılmış antik metinlerde tekrar tekrar karşımıza çıkmaktadır. Lahitlerde, Ka’nın istediğinde girip çıkabilmesi için bir kapı ya da giriş bulunmaktadır.
İsimler ve nitelikler hakkında sürekli uzlaşmadan söz etmek mümkün değilse de her bedenin bağımsız varoluşu, uzmanlar tarafından tekrar tekrar belirtilmektedir.
Geçmiş Yaşam ve Şuur Araştırmaları İçin Uygulanabilir Bir Model
Farklı yazarların bakış açılarıyla, Antik Mısır’da bedenler konusuna odaklanan uzun süreli çalışmamın ardından, geçmiş yaşam hatıraları ile ilgili olarak yürütülen gerçek mi yoksa fantezi mi tartışmalarına katkıda bulunması için aşağıdaki modeli savunuyorum. Bedenleri ve bağlantılarını açıkladıktan sonra, her birini ayrı ayrı ele alacağım.
Bedenler
- Khu (ayrıca Akh) : Kutsal zeka
- Sahu : Ölümsüz beden
- Üst Ka : Üst benlik
- Haidit (ayrıca Khaibit) : Gölge, şuurdışı
- Alt Ka : Çifte (double TG), canlandırıcı ilke
- Aufu :Yukarı ile işbirliği halindeki fiziksel beden
- Khat : Şuursuz fiziksel beden
Ruhun Boyutları
- Ba : Ölümsüz can
- Ab : Şuurun kalbi ya da merkezi - entelektin merkezi
- Ren : Genellikle gücün ifadeleri olarak algılanan isim
- Sekhem : Güç, irade
Khu (ayrıca Akh)
Khu, Lamy tarafından “dünyanın yaratılmasından önce var olduğuna ve dönüşüme uğramış maddenin nihai hedefinin olduğuna inanılan spiritüel bir beden” olarak tarif edilmektedir. Forman ve Quirke, bu bedeni “transfigüre edilmiş ruh” ya da “kutsanmış ölü” (blessed dead TG) olarak adlandırmaktadır. Masters, khu ve sahu’dan üst şuur ya da bedenler olarak söz etmektedir: “Bu iki beden farkındalığa çıkarıldığında, insan aynı anda iki farklı gerçekliği yaşar.” Ellis ise akh’ı tanımlarken şu ifadeleri kullanmıştır: “Öteki alemde canların hiyerarşisi diye bir şey varsa, akh muhtemelen en üstte olacaktır.” Bu kavram Mısırologlar tarafından genellikle “kutsanmış ölü” olarak çevrilmektedir. Ka ya da ba’nın tersine, akh dünyevi alanlarla pek ilgili görünmemektedir.
Sahu
Ellis’e göre, sahu bir insanın özünü ya da parmak izini (fingerprint TG) enkarnasyonlar boyunca taşır. “Sahu, insana doğum, ölüm, dönüşüm ve yeniden doğum diye süre giden sonsuz döngüde eşlik eder. Her enkarnasyonda, yansıtılan kişilik, hatıralar, spiritüel hedefler ve niyetleri bir araya getiren canın hazinesini taşır.” (Ellis, 1995) Masters’a göre, can (ba) sahu bedeninin içindedir ve hakiki mistik deneyim sahu’da gerçekleşir:
… bazı dinlerin ve spiritüel disiplinlerin, hatalı olarak Kutsal Öz, Tanrı ya da Varoluşun Kaynağı ile birleşmek olarak yorumladığı taklitler ve tahminler mevcuttur. Bazı dinlerin öne sürdüğü aşırılıklara karşın, insan asla insani boyutların ötesine geçemez ve çok daha süptil âlemlerinde Neter’lerin tezahürleri ya da temsilleri ile temasa bile geçemez. Tanrı’nın ya da Kutsal olanın doğrudan ve aracısız bilgisinden söz etmek, büyük bir saçmalıktır. En iyi ihtimalle cahillikten ve yanılsamadan kaynaklanır. (Masters, sf. 35-36)
Üst Ka
Ka spiritüel bir ilke olmasına rağmen, etkileri tam anlamıyla spiritüel formdan fiziksel tezahüre kadar uzanan bir geniş bir yelpaze için geçerlidir. (Ellis, 1995) Bu sebeple, oluşturduğum modelde ka’yı ikiye ayırıyorum. Spiritüel ilkeyi “üst ka” ve fiziksel tezahüre daha yakın olan formu “alt ka” olarak adlandırıyorum.
Antik Mısır’da rölyeflerde ve resimlerde, ka pharaoh’un gerisinde koruyucu bir biçimde dururken ve yaşamdaki koruyucu melek işlevini üstlenirken tasvir edilmiştir. Bu türden örnekler, ka’nın fiziksel beden içindeki spiritüel beden olarak yorumlanmasına yol açmaktadır. Ayrıca Ka genellikle yiyeceklerle süslenmiş bir kürsü ya da bir bayrağın üzerine yerleştirilmiş yukarıya doğru uzanan eller olarak da tasvir edilmiştir. (Faulkner)
Antik Mısır’ın en erken dönemlerinde, krala özgü ka’nın (royal ka TG) temsili, diğer insanların ka’larında bulunmayan bazı özel karakteristiklere sahiptir. Ka sembolü, zaman zaman küçük bir pharaoh imgesinin başına yerleştirilmiş ve ka’sı ile bir bütün olan kralın bütünselliğini yansıtmak üzere onu çifti (double TG) gibi takip ederken tasvir edilmiştir. Schwaller de Lubicz’e göre:
“Kralın ka’sı hakkında söylenenlerin bütünü, spiritüel başarıyı arayan insanların izlemesi gereken model ve plandır. Bu arayış içindeki insanlara da ender rastlanır. Mısır, insanların çoğunluğu için bu tür bir ka teması geliştirmemiştir. Kutsal ka, alt ka’sı ve kau’su (çoğul) tarafından kontrol edilen sıradan insanlarda bulunmaz. Bu yüzden genel ka sembolü, genellikle üst ka’yı temsil etmez.” (Lubicz, sf. 361)
Jeremy Naydler da bunu doğrular: “Krala özgü ka uyumu, insanların genelinde olduğu gibi yalnızca ölümden sonra gerçekleşmez. Kral hayattayken de ka’sının farkındadır.”
Haidit (ayrıca Khaibit)
Çoğunlukla gölge olarak tarif edilir. Zaman zaman kişisel şuur dışı olarak da tarif edilir. Haidit, yere yansıyan eterik, dünyaya özgü şekil ya da imgedir. (Ellis, 1995) Gelip geçicidir. Psişik şarj son bulduğunda, haidit göçüp gider. Ölünün ruhu, ya haidit ya da sahu olarak görünmeyi seçer. Bunlar çeşitli ışıklardan oluşan süpil bedenlerdir. Haidit, dünya üzerinde eterik var oluştur. Sahu ise ruhsal âleme aittir. (Ellis, 1995)
Ellis’e göre, haidit, bildiğimiz anlamda hayalete en yakın olan formdur. Duyguları ifade eder ve dünyada oradan oraya dolaşır. Yalnızca bir yaşam süresince olanları hatırlar. Oysaki can, birçok ömrün ve deneyimin bileşkesidir. Hayaletlerin zaman zaman tamamlanmamış işleri vardır ve kişiliğin küçük birer parçası olarak kalırlar. İnsanın dünyevi ilişkisi amacına ulaşırsa, eterik beden çözünür ve astral beden ruhsal âleme ilerler. Ayrıca bazı hayaletler kayıptır; bazıları da haberci olabilir.
Masters’a göre haidit, ka ve aufu’ya şifa verme yetenekleri olan “hedonistik” olarak değerlendirilebilir. Üst ve alt bedenlerin entegrasyonu için bir köprü vazifesi görür. Bununla birlikte ka’nın iradesi yeterince gelişmedikçe, iradesi zayıftır ve telkinlere açıktır.
Alt Ka
Ab’ın arzuları duygusalken, ka’nın arzuları ilkel ve içgüdüseldir. Varlığını sürdürme, korunma ve üreme üzerinden türlere kodlanmıştır. Ellis’e göre, diğer spiritüel bedenlere oranla ka, yaşam ve ölüm sırasında spiritüel şarj (charge TG) transferiyle yakından bağlantılıdır. Ka’nın açlıkları doyuma ulaştırılmazsa, “can”ın (ba) kendi kendini dönüştürme yönündeki nihai hedefini engeller. Diğer üst bedenlerin bazılarının aksine, ka, sırf spiritüel alanda var olduğu için ölümsüz değildir. Ka’nın yaratıcı ve koruyucu gücünün, maddi düzeyde beslenmesi gerekir. (Ellis, 1995)
İnsanların geneli için, “kendi ka’sına dönmek” atalarıyla birlikte yaşamaya gitmek anlamına gelmektedir. İnsanın çocukları kendi ka’sının nesline aittir ve “analarla babaların günahları” nesilden nesle geçer. Sıradan insanlar, ölüm üzerinden ka’ya gider. Ka’larının şuurlu farkındalığına ulaşabilecek kadar gelişen pharaoh’lar ya da yüksek rahipler ise bedeninde ka ile yaşayacaktır.
Alt ka, öz farkındalığına ulaşır. Masters’a göre deneyim bedeni olan ka, kendini geliştirmezse, üst bedenler zarar görecektir; ka keşiften önce güçlendirilmezse, dünyayı algılayışını yitirebilir. Masters, ka’nın şuurdışını (haidit) şuura taşıma yeteneğine sahip irade, imajinasyon ve entelekt olarak değerlendirmektedir. Ka, bunu kendi zihinsel süreçlerini geçici olarak yavaşlatarak, farkındalık alanının ele geçirilmesine izin vermek suretiyle gerçekleştirir. Ka, tarafsız bir gözlemci rolü üstlenerek, haidit’ten hatıraların geri kazanıp bütünleştirebilir. Masters’a göre fantezi de ka’da gerçekleşmektedir.
İnsan kişiliğinin ölüm sonrası üstleneceği en çok söz edilen form, ka’dır. Bununla birlikte khu’nun aksine, ka insan halen hayattayken fiziksel varlığından bağımsız bir biçimde var olabilir.
Aufu
Aufu, ruh, zihin ve bedenin canlı kütlesidir. (Ellis, 1995) Masters’a göre mekanik kemikler, sinir sistemi ve beyinden oluşur. “Öz ya da üst gerçekliklerin etkisine açık olsa da onların doğrudan bilgisine kapalı kalır.” (sf. 21) Yiyecek ihtiyacı ve çevre koşullarının etkisi altındadır. Üst bedenlerin farkında değildir. “Beyne sahiptir, ancak zihine sahip değildir.”
Khat
Khat, fiziksel formun kabuğudur: Ana rahmine düşüşten önceki boş taşıyıcı ve canın kanatlanıp uçmasından sonraki boşaltılmış bedensel kabuktur. Khat, ruhun tapınağıdır ve geleceğimizin DNA kodlarını taşır.
Ba ve Ab
Ba ve ab’ı bedenler olarak değerlendirmesem de Antik Mısırlıların spiritüel inançlarında önemli rol oynarlar.
İnsanın iki boyutu olan ba ve ab’dan ba’yı yukarıda ele almıştım. Ba’nın sembolü, insan başlı bir kuştur. Genellikle merhum kişinin başı ile temsil edilir. Ba söz konusu olduğunda, hareketliliğine özel bir vurgu yapılmaktadır. Ba, kendini yalnızca içinde bulunduğu beden göçüp gittiğinde tezahür ettirir. O noktada insan başlı kuş olarak normal formuna kavuşur ve genellikle tabuttan yukarıya doğru uçar. (Faulkner)
Ab, Antik Mısırlılar için farkındalığın -entelektin- merkezidir. Diğer organların tersine, kalp bedenle birlikte mumyalanır. Beyin bedenden çıkarılarak dışarı konur. Ölüm âlemine geçen bedenin hareketlerinin kaydedilmesi ve sıralanmasına artık ihtiyaç yoktur. Mısırlılarda kalp zihnin karşılığıdır.
Beyinin saf anlamda entelektüel yapısı, canların âleminde engelleyicidir. Çünkü enformasyonu yanlış değerlendirir. Olguları farklılaştırır ve çarpıtır. Kalp, bedende bırakılır. Çünkü hisler ve duygular düşüncelerden daha gerçekçidir.
Geçmiş Yaşam Hatıraları
Şuur araştırmacıları arasında, geçmiş yaşam hatıralarının beyinde bulunmadığını kabul edenler mevcuttur. Bilim adamları ve bilginler (Bohm, 1980; Sheldrake, 1983) enerji alanına işaret eder. Birçok bilim adamı (Bache, 1990; Lucas, 1994; Hunt, 1995; Gerber, 1988) geçmiş yaşam hatıralarının bir enerji ya da zihin alanında bulunduğunu ifade eder. Kendi adıma, günümüzün şuur araştırmacılarının, Antik Mısır bilgeliği tarafından öğretilen ve Gizem Okulları’nda inisiyasyonlar üzerinden deneyimlenen bedenleri (zihin alanlarını) keşfettiklerini savunuyorum.
Çocuk psikolojisi, şuurlu zihin ve kişiliğin geliştiği ya da çocuğun deneyimleri sonucunda engellendiği süreçler hakkında bize çok şey anlatır. Kişiliğin (alt ka) geliştiği sırada, kişisel şuurdışı (haidit) oluşmaktadır. Haidit, yaşam deneyimleri ve şuur dışının giderek daha çok algılanmasıyla birlikte şekillenmektedir. Haidit’in süptil enerji bedeni, daha çok enformasyona ulaşmakta ve insanın deneyimlerine verdiği duygusal reaksiyonlarıyla birlikte onları da depolamaktadır. Bebeğin gelişen beyni, içsel ve dışsal uyarıcılar üzerinden deneyimler yaşamaya, ilerlemeye ve öğrenmeye devam ederken, daha süptil bir enerji alanındaki geçmiş yaşam hatıralarına daha az ulaşabilir.
Buna ek olarak şuurlu zihin uyku halindeyken, astral boyut olarak adlandırılan diğer mekânlara zaman zaman yolculuklar yapan haidit’tir. Alt ka ve haidit, form itibariyle fiziksel boyuta daha yakındır. Tüm insanlar, kendilerine ev sahipliği yapan gerçek fiziksel form olan aufu’ya ek olarak bu bedenlerle uyumlu hareket eder. İnsan, spiritüel evrimine bağlı olarak bu süptil enerji bedenlerinin farkına varabilir ya da varamayabilir.
Antik Mısır’da, yalnızca pharaoh ve içlerinde hem erkek hem de kadınlar bulunan yüksek rahipler, üst ka’yı alt bedenlerle iletişimin gerçekleşebileceği bir forma taşıma noktasına gelebilmiştir. Bizleri, üst şuurlu zihne ve yüksek spiritüel bilgeliğe taşıyan, üst ka ya da üst benliktir. Yeni Milenyum’da ilerledikçe, fiziksel boyutun ötesine taşan transpersonel deneyimler yaşayan insanların sayısı artmaktadır. Bunların bir kısmı, haidit ile ilgili deneyimlerdir; beden dışı deneyimleri ve çeşitli rüya deneyimlerini içerir. Aralarında üst ka ile bağlantının başlangıcını da içerenler vardır.
Anlaşıldığı kadarıyla, geçmiş yaşam hatıraları, ölümsüz beden sahu’da saklanmakta ve daha alt vibrasyonel bedenlere süzülmektedir. Mısırlıların Orion (Orion TG) burcunu, sah ya da sahu olarak adlandırmış olmaları da ilgi çekicidir. (Murdoch, 1998) Trimble, (Trimble TG) Antik Mısır mitolojisi ile modern astronomiyi birleştirerek şu sonuca ulaşır:
… (Büyük Piramid’in) “hava boşlukları” gerçekten de merhum kralın canının, yıldızlara ve Sah (sahu) burcuna ulaşmak üzere göğe yükselmesine olanak sağlamak için tasarlanmıştır.
İnsanın kendi sahu’sunda -yani sonsuz bedeninde- taşıdığı enerji/hafıza, aşağıya süzülecektir. Enerji/hafıza aşağıya süzüldüğünde şu sonuçları yarabilir:
a) Benzer bir deneyim yaratabilir. Örneğin, geçmiş yaşamlarından birinde suda boğularak ölen insan, şimdiki yaşamında aynı yaşta neredeyse boğulacakmış gibi olabilir.
b) Spontane geçmiş yaşam hatıralarını harekete geçirebilir. Örneğin insan yabancı bir ülkeyi ziyaret ederken bunu yaşabilir.
c) Bir başkasına karşı ilk görüşte pozitif ya da negatif bir reaksiyon uyandırabilir.
d) Trans ya da farkılılaşmış şuur hallerinde geçmiş yaşam hatıralarını ön plana çıkarabilir.
Kanımca, zihin alanı üzerinden enerjik olarak geçmiş yaşantıların deneyimlenmesi farklı bedenlerden kaynaklanabilir:
a) Gerçek geçmiş yaşam hatıraları, sahu’dan süzülür.
b) Metafor ya da alegori, kişisel şuur dışından, haidit’ten süzülür.
c) Fantazi ya da ego temelli imajinasyon alt ka’dan süzülür.
Üst Benlik enformasyonuna ya da spiritüel rehberlerle iletişime, üst ka’da ulaşılır. Genel anlamda, diğer veriler daha alt bedenlerden gelir. Bu yüzden kişiliğin (alt ka) arzusu ya da şuur dışı programları veyahut (haidit’teki) inançlar ya da duygular, regresyondan ya da Danışannin Üst Benliği ile çalışmadan kaynaklanan enformasyonun netliğini bozabilir.
Kapanış
Deneyimli geçmiş yaşam uygulayıcıları, danışanlarının bazılarının gerçek geçmiş yaşam hatıralarına ulaşır göründüğünü; bazılarının şuur dışından gelen bir metafora ulaşır göründüğünü; bazılarının arketipal bir kişiliğe ulaşabileceğini; bazılarının ise geçmiş yaşamında kim olduğuna dair fantezi kurabileceğini kabul edecektir.
Danışanın hangi süptil enerjiye ulaşacağının, kendi şuuruna göre değişeceği kanısındayım. Bazı danışanların, gerçek geçmiş yaşam hatıraları sahu’da saklanabilir ve hatırlanmak üzere şuurdışı zihne süzülebilir. Bazı Danışanlar, üst vibrasyonel boyutlara ulaşamaz. Regresyon sırasındaki deneyimleri, imajinayon ve metafor içeren bir takım enerjilerin kombinasyonu olabilir ve belki de bunların bir kısmı gerçek geçmiş yaşam hatıraları olabilir.
Geçmiş yaşam uygulayıcıları olarak, insanın bütünselliğini teşkil eden bağımsız ve ancak karşılıklı olarak ilişki halindeki enerji sistemleri olarak süptil bedenleri esas alan Antik Mısır modelini değerlendirmenin faydasını görebiliriz. Bu model, geçmiş yaşam uygulamasında ve diğer psişik fenomenlerde anlayışımızı geliştirmek için kullanılabilir.
Comments