Hepimiz hayatımızda az ya da çok kendimizi daha farklı hissettiğimiz anlar yaşamışızdır. O anlarda her şey daha bir anlamlı, sorunlar daha bir uzak gelir bizlere ve içimizde bir sakinlik duygusu hakim olur. Ancak sonra bu hal yerini başka bir hale bırakır ve her şey yine eski haline döner. Aslında çevremizde ya da koşullarda değişen hiçbir şey yoktur ama sanki her şey değişmiş, yıpranmış anlamını yitirmiş gibidir. Bulunduğumuz yerdeki eşyalar aynıdır, pencereden baktığımızda gördüklerimiz aynıdır, duyduğumuz sesler aynıdır, ama hislerimiz farklıdır… Sonra yine keyfimiz yerine gelir ve tekrar her şey canlanır, vs.
Peki değişen nedir? Değişen elbette bizim algılama biçimimiz ya da bakış açımızdır, yani içsel bir durum. Buna bilinç hali de diyebiliriz.
Şimdi arkanıza yaslanın ve şunları düşünün: Etrafınızda gördüğünüz cisimler atomlardan oluşuyor ve bu atomların büyük bir kısmı aslında boşluk. Gözlerinizle algıladıklarınız yalnızca ışık vasıtasıyla gözlerinize yansıyan titreşimlerden ibaret ve bu titreşimler beyniniz tarafından imgelere dönüştürülüyor. Gördükleriniz yalnızca beyninizin yarattığı bir simülasyondan ibaret, yani bir tür hayal. Eğer gözleriniz daha yüksek frekansları algılayabilecek bir kapasiteye sahip olsaydı etrafınıza baktığınızda çok farklı bir dünya görecektiniz.
Yazının devamı için tıklayınız.
Comments