Eğitmen: Tülin Etyemez Schimberg
Süreç: Tek gün toplam 3 saat
Kayıt ve Bilgi İçin: unicorndonusumsel@gmail.com
Not: Eğitim sonunda katılım sertifikası verilecektir.
Ölmek, Ölüm, Keder ve Yas Tutmak
Üzerine Bir Çalışma
Bu çalışma ölen kişiler bedenlerinden ayrılsa bile ruhsal varlığın enerjisinin ve bağlantısının bir süre daha dünya ile devam ettiği üzerinedir. Kişi bedenini terk ettiğinde ölümünü fark etmesi zaman alabiliyor ya da yakınlarının üzüntüsü ve enerjisi onun ruhsal yoluna devam etmesini zorlaştırabiliyor.
Yıllar geçmesine rağmen ölen yakınlarımızın arkasından uzun yıllar yas tutabiliyoruz. Bir parçamız belki bu ölen sevdiğimiz yakınımızla birlikte kayboluyor.
O nedenle de bu kaybedilen parçanın tekrar yerine geri alınması geride kalan yas tutan kişiler için önemli hale geliyor.
Örneğin, bir kişi öldüğünde geride tamamlanmamış konular kalırsa, o etkiler kişinin bu yaşamında da etkilerini sürdürmeye devam ediyor. Geçmiş yaşamların bu etkileri hem bedende hem de şuursal alan içinde yer bulabiliyor. Geçmiş yaşam çalışması ile bu yaşamlara geri dönüp artık o yaşamda olunmadığı, geçmiş yaşamdaki o bedenin artık öldüğü idrak edildiğinde, geçmiş yaşamdaki ölümün etkisi bu beden üzerinden kalkıyor ve sadece bir anı haline dönüşüyor. Özellikle de savaş sırasında ölenlerde bu tür travmalar bir sonraki yaşamlara enerjisini yoğun şekilde aktarabiliyor.
Özellikle yakınlarımızda insanlar çok ani şekilde öldüklerinde onlara ne veda edebilmiş olabiliyoruz, ne yasımızı ifade edebiliyoruz ne de kızgınlığımız geçmiş oluyor. Yapılan bazı sembolik törenler bu tür duyguların dışlaşması için yardımcı olabiliyor. Hem fiziksel bedende, hem de şuur seviyesinde bizler bu törenler içinde duygular dışlaştığında, bedenden bu enerji salınıyor ve her şeyin artık geride kaldığı ve tamamlandığı idraki yaşanabiliyor. Ayrıca bir kişi öldüğünde şok içinde olabilir. İnsanlar özellikle doğal bir ölüm süreci yaşamadıklarında bazı aşamalara büyük ihtiyaç duyuyorlar.
Bu çalışmada, hem bu tür karşılaşılan vakalara örnekler veriyoruz, hem de gruba beden ve ruh bağlantısının en çok bedende hissedildiği ve en az hissedildiği noktalar üzerine yoğunlaşılan bir çalışma yaptırıyoruz. An farkındalığını artırıcı bir meditasyonla çalışma bütünleştiriyoruz.
İşte size bu çalışmadan bazı kesitler:
“Doğmak ve ölmeye hazırlanmak -bu yaşama giriş ve bu yaşamdan ayrılış- ruhsal varlık ve beden için en yoğun olaylardır. Varlıktan bedene doğru yapılan dansta, çocuğun ruhu onun yeni bir bedenle özdeşleşmesinin başlama zamanına dek annesinin mevcudiyeti içinde oyalanır, doğum öncesindeki bedenine girip, çıkar. Varlık düzeyindeki bedenlenme genellikle korkutucu türden bir deneyimdir. Bu bir alçalış, envolüsyon anıdır. Varlık, belirli bir ‘karmik paket’le gelip, belirli bir dünya zamanı için bir bedenle özdeşleşir.
Ölmek ise genellikle fiziksel kişi tarafından bir belirsizlik olarak deneyimlenir: Ayrılacağınızı bilirsiniz ama acaba nereye gideceksinizdir? Bu bir yükseliş, evülasyon anıdır: fiziğe yönelimli özdeşleşmeyi terk ediş.
Beden ile ruhsal varlığın dansı, cezbediliş ve mücadeleyle ve arada bir uzaklaşmalarla bezeli bir tango gibidir. Yaşamak ve ölmek, sona yaklaşırken bedene bir girip bir çıkmak bedenin işlevlerini giderek daha çok gevşetir. Bazıları için korkutucu ama pek çokları için huzurlu olan ölüm, ruhsal varlık açısından bir rahatlama olarak deneyimlenebilirken beden açısından bir tehdit olarak algılanır. Ölmekte olan kişi beden ile özdeşleşmesini kesmeyi ve varlık ile -genellikle unutulmuş olan- özdeşleşmesini yenilemeyi öğrenmek zorundadır. Ölümün yaşamın giderek yaklaşan sonunun mantıklı bir sonucu olduğu, doğal bir geçiş olduğu anlaşıldığı takdirde ölüm, ‘Öte taraftaki yuvaya varmak’ tarzında deneyimlenebilir. Varlık -ölüm sürecinin son günlerinde pek çok kopmuş parçasını olabildiğince bir araya getirmekteyken- bu dünyayı terk etmeye doğru harekete geçmiştir.
Bir kaza, kalp krizi veya cinayete kurban gitmek gibi ani bir ölüm bu hazırlığa imkan vermez. Tango yapma fırsatı kaçırılmıştır ve varlık bilinci, bu yaşama bir girip bir çıkmak şeklindeki dans sürecini kendi başına tamamlamak zorunda kalır. Bu ise, daha çok zaman gerektirebilir. Ölen kişiye hitap etmek için zaman ayırdığımız takdirde, ölümünden sonra (kayıp) bir can halinde kalıp oyalanışı derhal sona erecektir. Dünya üstünde yaşamaya devam edenler, ölen yakınlarının hoşçakal demesine, bu yaşamı arkalarında bırakıp, gerçekten bitirmelerine yardım etmeyi öğrenirlerken kendileri de kayıplarıyla, bu ölümle ve ölümün onlarla uyandırdığı duygularla başa çıkmayı öğreneceklerdir.
Saygılı bir anlayışla hazırlanan bu atölye çalışması yas tutmak ve vedalaşmak amacıyla düzenlenen törensel bir yapıya sahiptir ve özenli bir şekilde çalışma becerileriyle ve teknikleriyle bezenmiştir. İhtiyaç duyulan sözlerin ve duyguların ifade edilmesiyle, ölen yakınlara son bir kez seslenmekle, düşünce ve enerji alışverişi yapmakla birlikte yas tutma sürecinin işleyip tamamlanmasına şans verilmiş olur ve anıların yaşamaya başlayabilir. Her vedalaşma, bir anının yaşamaya başlaması demektir. Yeni yağan karın güzel ama kısa ömürlü oluşu gibi, insane hayatı da güzel ve bazen çok kısa sürelidir. Kazalar olur ve sonuçlarını hayatta kalanlar yaşar ve çeker.
Bu atölye çalışmasına katılanlar, ölen yakınlarını tanımış olma mutluluğunu kabullenmeyi ve sıkışıp kalmış duygularını, kayıplarla yavaş da olsa başa çıkmalarına yardımcı olacak enerji akışına dönüştürmeyi öğrenecekler.
Varlık düzeyinden bakılınca kayıplar çok farklı bir anlama sahiptir ve farklı yorumlanır. Ama bizler şimdi ve burada yaşamaktayız; keder acı verir ve yas tutmak zordur. Bu tören, bu konuda bizlere destek sağlayabilir.
Bu yaşamdan ayrılışın birden fazla yanı vardır: Ayrılan, yani ölen kişi bunu kabullenmeli, yaşamı bırakıp, hoşçakalın demeyi öğrenmelidir. Arkada kalanlar, yani ölmekte olan kişini yakınları ise bunu kabullenmeli, onun gitmesine izin verip, hoşçakal demeyi öğrenmelidir. Onun gitmesine izin vermedikleri takdirde, ölmekte olan kişi dünyadan tam anlamıyla ayrılamaz…”
Bu atölye çalışmasında ilk olarak ölme sürecini ele alıyoruz. Regresyon Uygulamasının odak noktasını oluşturan deneyimler açısından bakıldığında, ölüm süreci; hem ölmekte olan kişi hem de o sırada yakınında olanlar tarafından korkutucu gibi görünen birkaç aşamada gerçek doğasıyla ve hatta güzelliğiyle deneyimlenebilir. Ölmekte olanlar genellikle sanrılar görmektedir. Genelde bu sırada onlara verilen ilaçlar daha çok sanrıya yol açmaktadır. Bu durum ise hem hasta hem de yakınları için akıl karıştırıcıdır.
Ölmekte olan kişilerle yaşanan deneyimler, can bilincinin ilaçlarla uyuşturulmayıp, sürece capcanlı dahil olacak halde kalmasının gerektiğini göstermektedir. Bu ise, derin bir uykunun bir kişinin yaşam savaşını sonlandırmak için tercih edilecek bir yöntem olmadığını göstermektedir. Öyleyse ne yapmalı? Soluma uygulaması bunlardan biridir ve anlayış da güven yaratır.
“Yardımcı olacak şeylerden biri de, bir insan ölmekteyken neler olduğuna dair daha iyi bir anlayış edinmektir. Bu yaşamda güvenmeyi öğrenmiş olduğumuz referans noktasıyla, yani bedenle özdeşleşmeden vazgeçilmelidir. Bunu yapmak cesaret gerektirir. Varlıkla özdeşleşme genellikle unutulmuş ve özellikle Batı’da büyük ölçüde ihmal edilmiş durumdadır; Doğu’da ise yoga ve meditasyon gibi uygulamalar bu bağlantıyı hep canlı tutar. Ölmekle ilgili en iyi haber, canla bağlantıyı hiç kaybetmemiş oluşumuzdur.
Ruhsal varlık her zaman oradadır. Bedene bir bağlantı kurup, bir bu bağlantıyı keserek sürdürülen dansta, soluk alıp veriş varlığın ne yapmakta olduğunu açıkça göstermektedir: Bu bedeni kesinkes terk etmeye hazırlanış. İnsanların korkmasına şaşmamalı çünkü neler olduğunu anlamıyorlar! Ölmekte olanların soluk alıp verişine ve canlarının yapacağı yolculuğu anlamalarına yardımcı olmak güven oluşmasını sağlar ve beraberinde huzuru getirir. Huzur içinde ölmek bu yaklaşımın hedefidir.
Romalıların ‘Ars Moriendi’ dedikleri ölme sanatı gerçekten de bir sanattır ve kısmen de olsa öğrenilebilir. Ayrılmasından önce ve hatta uygun biçimde ayrılabilmesi için can bilincinin harekete geçmesi şarttır. Kişiliğin kopmuş parçaları, içteki çocuk, geçmiş yaşamlardaki kişilikler, kayıp enerjiler artık ayrılmakta olan cana tekrar katılmaya çağrılırlar. Sanrılar sırasında olan da muhtemelen budur: Çocukluk anıları ve geçmiş yaşam deneyimleri, kayıp kısımların geriye kazanılması amacıyla yeniden yaşanmaktadır. Varlık, olabildiğince bütün ve tam ayrılmaya çalışmaktadır.”
Bu atölye çalışmasının ikinci bölümünde, bitmemiş işleri bitirmeniz ve kendi yas tutma sürecimizi başlatmamız için güzel bir tören atmosferi sağlıyoruz. Katılımcılar, kendi danışanlarına bu meselelerle ilgili olarak nasıl yardım edeceklerini öğreniyorlar.
Ölüm, sevdiklerimizi kendi ruhsal yolculuklarına çıkmaları için bizden çekip aldığında, üzüntü duyar ve yas tutarız. Bu yokluğun mevcudiyetini hissetme süreci, meydana gelen enerji kaybını işaret etmektedir. Arada dolanık kalmış enerjiler ve hatta kişiliğin bazı parçaları, yaşayanlarla birlikte kalabilir ve yine yakınlarda oyalanmakta olan bir canın ve de yaşayanların hastalıkları üstünde rol oynayabilir. Ölen yakınınızla ilişkili bir gönül kırıklığı, bu “enerjiler”in değiş tokuşu sırasında sizin tarafınızdan geri alınıp tamir edilmeyi bekliyor olabilir.
Regresyon uygulamasının enerji çalışmasına ilişkin pratik uygulamaları öğrendiğimiz bu atölye çalışması, işte bu konuya odaklanıyor: Yaşam ile Ölümün Tangosuna...